3 Ekim 2011 Pazartesi

falınızda rönesans var...

materyalizmin babası denis diderot 1713 yılında bir bıçakçının oğlu olarak doğdu . bıçakçı deyince , göz nuru , el emeği döküp bıçak üreten , çeliğe çift su verirken kan ter damlatan bir zanaatkâr değil de ; bursa otogarında , gelene geçene bursa'dan ne alalım diye düşünene , bıçak , çakı ve benzeri ve benzemezi kıvır ve zıvır satan bir dükkân sahibiydi baba diderot .

dünyanın , ya da diyelim ki avrupa'nın dar kafa günleri , herkes umudunu kiliseye bağlamış , din bizi nasıl olsa kurtarır , isa bize mutlaka bir kıyak yapacak , tanrı bugün yarın bir mucize yaratacak telaşlanmayalım arkadaşlar , gibi duyguların egemen ve tartışılmaz olduğu günlerde , fransa'nın langres kentinde ... adam olmanın karşılığı papaz olmak ; çocuğunuz kızsa , en iyisi rahibe etmek . bırakalım da orospu mu olsun kız ? çünkü orospuluk da ortada , gözle görülür biçimde . kimi çağ tanımaz karılar , onun altından kalkıp , bunun altına yatıyorlar .

baba diderot , aklıbaşında bir bıçaksatar olarak , aç parantez insanın üreticisi olmadığı satılacak şeyler arasından bıçağı seçmesi de az sapık bir durum değil , dikkat edin bursa otogarında bıçaksatar beyler hiç sıradan , alışılagelmiş , normal tipler değillerdir , kapa parantez , iki oğlunu cizvit-hatip kolejine , bir kızını manastıra yatılı vermiş . kızı emire diderot kalkancı'nın başına gelenleri , ağabeyi ''la religieuse'' isimli romanında uzun uzun anlatmıştır . bu romanının dilimize çevirisi var mıdır , bilmiyorum . çevirilmemişse ''mümine'' ismiyle çevrilebilir . televizyonda dizi olarak da değerlendirilebilir . işin felsefesine girmiyene , fonda minareler bir çekimle tgrt'ye bile pazarlanabilir . başıma ne geldiyse , alnımın yazısıdır , zaten bunlar alnımıza biz doğmadan yani daha alnımız ortada değilken alnımızın ortasına arap majüskül harfleriyle yazılmıştır , diye dikiz atan bir pencereden bakıldığında ; diderot'un kaderci jak'ı , sanki eli öpülesi bir evliya ...

nerden nasıl bakıyorsan dünyaya , ordan tabii , az biraz yamuk görünür . görememek de mümkün . endişeye kapılmayın , bu bir hastalık değil , bir görsel özür . ya da isterseniz kapılın kendi çapınızda mutedil dalgalı bir mesut ve yılmaz bir endişeye , çünkü görmemek de bir kusur .

bilmiyorum , ruşen sezer diderot'yu çok okuyup da mı şeyleri sezerek , ilahiyat fakültesi'nden , marxisme airlines ile uçuyor montreal'e , kanatları niyazi berkes , bunlar unutulan yıllar ve fakat diderot'nun bıçaksatar babası çok şaşırıp kalıyor oğlunun kiliseye bıçak sokuşuna ...

korkmayınız bu pıtırak kuran kurslarından , imam-cizvit okullarından , bırakınız bu cinfikir çocuklar dönüp dönüp okusunlar bilmedikleri bir dilin ibadetini . bu çocuklar içinden diderot'lar çıkacak ...

biz henüz rönesansımızı yaşamadık ki !

''ferhan şensoy''
''falınızda rönesans var'' adlı kitaptan

birleşin...

çıktı bir gün bir aydın sakalları arasında saklanmış ağzıyla konuştu işçilerle anlattı gerçeği dedi ben memnunum hâlimden ama üzüyor beni s...