30 Nisan 2009 Perşembe

yerba mater (raga praga)...





albüm için link
rar şifresi (key) : sisedekibaliklar


melodiler...

01- ala p.
02- sepkha
03- ravi z wetliny
04- raga praga
05- uspavanka
06- de lirki
07- dla yerbusia
08- strzez sie jasiu
09- kulawy mazur
10- w poszukiwaniu zaginionej gaski balbinki
11- hangra, hangra, glodna bhangra [remix by dj praczas]

sovyetler birliği postası...





''bu dünyaya ne yapmaya geldiğimi sorarsanız ...cevabım şu olacaktır :
hayatımı yüksek sesle yaşamak için buradayım ''

''emile zola''

uç doğu...

uç doğuyu anlatacaktır öğretmen
haritayı asar
bütün sınıf korkmuştur
göller , ırmaklar döküleceklerdir .


''ece ayhan''

sevişme vakti...

çıplak heykeller yapmalıyım
çırılçıplak heykeller
nefis rüyalarınız için
ey önümden geçen ak sakallı kasketli ,
yırtık mintanından adeleleri görünen dilenci
sana önce
şiirlerin tadını
aşkların tadını
kitaplardan tattırmayalım
resimlerden duyurmayalım , resimlerden ...

şu oğlan çocuğuna bak
fırça sallıyor
kokmuş manifaturacının ayağına
dörtyüz bin tekliğinden
on kuruş verecek

seni satmam çocuğum
dörtyüz bin tekliğe
ne güzel kaşların var
ne güzel bileklerin
hele ne ellerin var , ne ellerin ...

söylemeliyim ...
yok , yok ...
meydanlarda bağırmalıyım
bu küçük
güllerin buram buram tüttüğü
anadolu şehri kahvesinde
kiraz mevsiminin sevişme vakti olduğunu

resimler seyrettirmeli
şiirler okutmalıyım
baygınlık getiren şiirler

kiraz mevsimi , kiraz
küfelerle dolu pazar
zambaklar geçiriyor bir kadın
bir kadın birkaç yoğurt götürüyor
sallıyor boyacı çocuğu fırçasını
belediye kahvesinde hala o eski , o yalancı
o biçimsiz bizans şarkısı


sana nasıl bulsam, nasıl bilsem,
nasıl etsem nasıl yapsam da
meydanlarda bağırsam
sokakbaşlarında sazımı çalsam
anlatsam şu kiraz mevsiminin
para kazanmak mevsimi değil
sevişme vakti olduğunu...

bir kere duyursam hele güzelliğini, tadını ,
sonra oturup hüngür hüngür ağlasam
boşa geçirdiğim, bağırmadığım sustuğum günlere
mezarımda bu güzel , uzun kaşlı boyacı çocuğunun
oğlu bir şiir okusa
karacaoğlan'dan
orhan veli'den
yunus'tan , yunus'tan...


''s.faik abasıyanık''

sarı lira gibi ömrümüz...

yaşamak değil , beni bu telaş öldürecek
dediği gibi şairin ;
o telaşla bırakın paris yolunda ılık ,
rüzgarlara taramaya saçlarımızı .

sevdiğimizle doyasıya bir sohbet bile edemedik biz
gözümüz saatte söyleştik hep
hep yetişilecek bir yer vardı ,
aranacak adamlar , yapılacak işler
bir sonraki günün telaşı , bir öncekinin tersine bulaştı .
başkalarının hayatı bizimkini aştı

kör karanlıkta çalan saat yerine ;
kuşluk vakti kızarmış ekmek kokusu
veya yavuklu busesi ile uyanma düşlerini ha babam erteledik ...
yirmili yaşlardayken otuzlara kurduk saatin alarmını
otuzlarımızdan kırklara , belki sonra ellilere...
lakin öyle yanlış kurgulanmış ki hayat
kuşlukta uyanma fırsatını sunduğunda size ,
artık uyku girmez oluyor gözlerinize
özenle yarına sakladığımız bir sarı lira gibi ömrümüz
vakit gelip sandıktan çıktığında ,
bir de bakıyorsunuz ki ;
tedavülden kalkmış ...

''erel breda''

varlık...

insanoğlunun varlığı dünyanın varlığı karşısında bir hiçtir .onu anlamlı kılan bilim ve sanattır . bilim insanın , yeryüzünün ve evrenin sırlarını çözmesine yarar , sanat da ;kendi varlığının ve bilinçaltının farkına varmasına . ve işte tam bu noktada , şair ve astronot ya da kozmonot , ne acıdır ki , yeryüzünü hemcinslerine ; yani insanlara karşı korumak zorundadır ! ..

''serseri balık''

kara(ya) sarılmış sevdalar...

zonguldak'ta bir deniz feneri . kara , denizle sonsuza dek komşu . bu kara denizin mi ona daha çok ihtiyacı var ; yoksa kendini bu kara denize sevgili saymış deniz fenerinin mi ?
gündüzleri deniz feneri isyanda . çünkü yanıbaşındaki biricik sevgilisi gözlerinin önünde , güneşle ihtirasla sevişmekte . hep gece olsun ister , sevgilisi ona kalsın ; yalnız onda bulsun gecedeki renginin güzelliğini... deniz feneri , küçücüktür denize göre ama güneşin aşkından daha büyüktür kara denize olan aşkı...
geceleri ise deniz feneri , mutluluklar peşindedir , gecenin esrarengiz sessizliğinde . her ışık turunda çıldırır deniz feneri zevkten , adeta dans eder ; kara denizin en uzak noktalarına uzanarak . daha gerçektir deniz feneri gece , sadece o ve kara deniz vardır , sınırlı görüş gizliliğinde...
gündüzleri deniz feneri koca bir hiçtir , bütün aldatmalara şahit olarak . güneş ise gece olunca bu hissi göremez . gece , deniz fenerinin aşkı kara denizle olan dansına şahitlik edemez güneş...
gün bitiminde ve başlangıcında teslim ederler sevgili kara denizlerini birbirlerine , deniz feneri ve güneş .
güneşin kara denizle arasına giren bir engel vardır kimi zaman , bu bir işkencedir güneşi küçülten . bulutlardır bu hain ; gündüz aşkında güneşe kara denizi göstermeyen . güneş ise tüm gücüyle savaşır kara denize ulaşmak için . o kadar yaklaşır ki bulutlara ; bulutlar yoğunlaşır...yoğunlaşır ve gökyüzü ağlamaya başlar , kara deniz hasretinden , hesapsızca titrer...
kara deniz bütün damlaları özlemle kucaklar , her damla onu güneşine daha çok yaklaştırmaktadır . gökyüzü ağlar... ağlar , ta ki son damlası bitene kadar . kara deniz damlalarla büyür... büyür ; büyüklüğüne daha da hacim katarak aşkının sevgi damlalarıyla... bilmezdi kara deniz , her yağmurda sevgisini ona iletmeye çalışan bir güneşin olduğunu . her yağmur yağdığında , kara deniz kızar güneşine ; gündüz onu terk ettiğini düşünür , hırçınlaşır , dalgalanır , öfkesinden bilemez , güneşin ona ulaşmak için savaştığını...
intikamını deniz fenerinden alır kara deniz . ona , neden gündüzleri sevgilisi olmadığını sorar , kızgın bir biçimde kamçılayarak defalarca deniz fenerini... dalgalarını büyütür ; cevap alamayınca deniz fenerinden... deniz feneri onu teselli edemez , çünkü o sadece gece vardır . gerçek gecededir onun için . ağlayamaz deniz feneri , ağlamayı deliler gibi istese de , gözyaşları yoktur... ulaşmak istese de ulaşamaz gündüz vakti sevgilisine . çaresizdir deniz feneri , sadece bir dilek geçirir içinden ; rüzgâra yalvarır ''bulutları götür buralardan'' diye... güneşin çıkmasını , sevgilisine sevgi dolu ışıklarını göstermesini ister...
kara denizin mutluluğunu ister hesapsızca . çünkü tek mutluluğu budur deniz fenerinin... ağlayamaz , gündüz ona ulaşamaz , anlatamaz hislerini kara denize . her denizin sahilinde bir deniz feneri vardır . her gece deniz fenerleri ,gemilere , denizlere olan aşkını haykırırlar ; ümitsizce , yarınlarını hiç düşlemeden .. ve her gece hikayelerini anlatmak için , gemileri beklerler sessizce...


''uçan kaçan balık''

''sen , uzakta yanan deniz feneri
sesimi duyuyor musun ?
bana el salla deniz feneri
hadi el salla !''


koku...

bütün yeni doğan bebeklerin tereyağı kokması gibi , bütün canlılar da kendilerine has kokulara sahiptirler . sadece canlıların değil , birçok maddenin kendine has bir kokusu vardır . neredeyse hayatımızdaki bütün canlıların , kullandığımız bütün enstrümanların kokuları vardır .
bir de kendi kokularımızı saklamayı sağlayan kokular vardır . bir süre sonra da bu kokuları kendimizle özdeşleştiririz ve böylece kokumuzdan uzaklaşmaya başlarız .
yeni doğan bebekler tereyağı gibi kokar , elinden bırakmak istemezsin . anneler güzel güzel sevgi ve samimiyet kokar , incitmeye kıyamazsın . babalar oturaklı ve otorite kokar , evden çıkmak istemezsin . bazıları da buz gibi kokar , içeri girmekten korkarsın .
eskiden doğa da güzel kokarmış . denizler bok kokmazmış , ormanlar çöp kokmazmış . çiçekler görüntüleri kadar , kokularıyla da insanları büyülermiş . ama bunlar eskidenmiş .
yeni alınmış kitaplar da çok güzel kokar . okumadan önce içine gömülüp iyice koklamak gerekir . lisedeyken de güzel bir geometri hocam vardı . kadın çok güzel kokardı . tutup ısırmak isterdim . yapmacık da olsa , güzel kokardı...
bazılarına göre rakı da çok güzel kokar . hele bir de karnın açsa ; yemeği yapan da kokular kadar güzelse ; o yemek , tadından yenmez . yemekten sonraki kahvenin kokusu da müthiştir . bir de sigara yakarsan , en kral parfüm yanında halt etmiş...

sevgilinin kokusu da müthiştir . buram buram aşk ve şehvet kokar , peşinden ayrılamazsın . sevgilin gittikten sonra , yataktan çıkamazsın . koku , yastığın çarşafın liflerine kadar işlemiştir artık . bazı insanlar da harika kokar . kokunun gerçek mi yoksa yapmacık mı olduğunu anlayamazsın . en tehlikeli kokulardan biri de budur . bu koku bir hayat kadınının kokusudur . bunun farkına vardığında iş işten geçmiştir artık .

bunlar aklımdan geçerken kitap okuyordum , müzik de açıktı . kitap , patrick suskind'in adlı kitabıydı . çalan müzik ise , nirvana'dan ''koku''''scentless aprentice''...

cobain'in kokusuydu belki de , bu şarkının sözlerine düşen...

''karabalık''

''ne yazık , pişmiş ekmek çiğlerin elinde
ne yazık , çeşmeler cimrilerin elinde.''


''doğduğunda sen ağlamıştın ,herkes bayram etmişti .öyle bir hayatın olsun ki öldüğünde herkes ağlasın , sen bayram et !''

kızılderili atasözü.

tahir'le zühre meselesi...

tahir olmak da ayıp değil zühre olmak da
hatta sevda yüzünden ölmek de ayıp değil
bütün iş tahir'le zühre olabilmekte
yani yürekte

mesela bir barikatta dövüşerek
mesela kuzey kutbunu keşfe giderken
mesela denerken damarlarında bir seromu ,
ölmek ayıp olur mu ?

tahir olmak da ayıp değil zühre olmak da
hatta sevda yüzünden ölmek de ayıp değil .

seversin dünyayı doludizgin
ama o bunun farkında değildir
ayrılmak istemezsin dünyadan
ama o senden ayrılacak
yani sen elmayı seviyorsun diye ,
elmanın da seni sevmesi şart mı ?
yani tahir'i ,zühre sevmeseydi artık
yahut hiç sevmeseydi
tahir ne kaybederdi tahirliğinden ?

tahir olmak da ayıp değil zühre olmak da
hatta sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.

''nazım hikmet ran''
''varolan , türlerin en güçlüsü değildir , en zekisi de değildir . hayatta kalan , değişime en çok ayak uydurabilendir .''

darwin

güneş...

dışarıda hava henüz aydınlanmamış olacak ki oturma odasının lambası gecenin karanlığına meydan okurcasına yanıyordu . küçük tüpün üzerinde ; garip sesler çıkartarak kaynayan çayın buharı , cama bir yaz resmi çiziyordu ,dışarıda yağan yağmura aldırmadan ...
o , hep böyle günlerde farkına varırdı yaşadığının . derin derin soluk alırdı ,sıcak yatağı terkederken soğuk odada. soğuk havayı her içine çekişinde ; yazdan kalma şiirler okuyordu ciğerleri . okunan şiirin ardından da bir ufak tebessüm kaplardı yüzünü .gülümserdi dudakları ,konuşmazdı ; okunan şiirlere beste yapardı sessizce . sessiz olmayan bir baharın , kuş seslerinin düşleyerek ... ''yaşayacaksın mesela ''... derdi , sonunu ise uzunca bağlardı sevdalı bir süşün koluna ...

sonra , yatmadan az önce kulaklarının üşümemesi için giydiği beresinin ,başında olmadığına aldırmadan giydi çoraplarını . ilk önce çoraplarını giyerdi nedense. sonra dışardaki ,o yakıcı soğuğu evin içine borularla taşıyan ve musluktan ,sıcak bir türkü gibi akan suyu yüzüne her vuruşunda ; güneşlerin doğacağını ve baharların mutlaka ve mutlaka yüzünü yakacağını mırıldanırdı ...
kısılan ateşin üzerindeki çayın kokusu ,yağmurun kokusunu bastırırken ,küçük teypten yayılan yanık bir türkü ; hiç gidilmemiş bir coğrafyanın sıcak bir sabahını odaların içine taşıyordu ...
ve tekrar düşünüyordu yaşamanın güzelliğini , gözlerini her açtığında doğanın güneşle banyo yaptığını görünce .''tıpkı çırılçıplak bir insan gibi'' derdi ...beyaz ..bembeyaz bir bedenin tertemiz coşkusu ...yalansız ...bu heyecan değil mi insanı yaşatan !!
bisküvisini çaya her bandırdığında dağılmasından korkmuyordu. bol şekerli sıcak çay ; tatlı bir dudağın ,bedeninde dolaştığını hatırlatıyordu ona .onun için uzun tutardı çay sefasını .içtiği her bardak çay ; yıllarca süren bir aşkı beyaz sayfalara mürekkepliyordu sanki ...
hiç telaşsız giydi elbiselerini bir bir . o kızıl etek ne kadar da yakışıyordu kızıl saçlarına . yatağın içinde dün gece unuttuğu beresini de taktıktan sonra ,o çok sevdiği mor atkısını doladı sevda kokan boynuna .korkmuyordu kıştan ,soğuktan . bir umut filizinin tohumlarını besliyordu yüreğinde .suluyordu tohumu sıcak şiirleriyle bahar çiçeklerinin .türküyle ,heyecanla bekliyordu o ilk güneşlerin yaktığı dünyayı .bekliyordu umutlarının filizlenmesini ...bekliyordu , habersiz terkeden kuşları .bekliyordu aynı kuşları ,yapacakları yuvaları .bir de uçurtma yapmış ; üzerinde bir çocuk resmi olan ... bekliyordu baharı .uçuracak , siyah gri bulutlara karşı uçurtmasını , güneşe ulaşmak için ...

gazetesini aldığı o küçük bayiinin yanındaki bankta oturan çocuğa ve yediği simide baktıktan sonra ; her zaman olduğu gibi , bir şiir geçirdi içinden ;çocuğa sıcak bir çay niyetine ve geçti caddeyi bir solukta .ayakkabısına dolan yağmur ,ilginç seslerle rahatsız ediyordu ve garip bir çığlığı dinliyordu , nereden geldiğini bilmeden ...
gün yeni ağarıyordu ... akşamın yıldızları , ufuktan maviliklere bırakıyorlardı yerlerini . ay dede de ,okula gitmeye hazırlanan çocuklara son bir kez görünüp gidecekti . küçücük insanlar ufaktan başlamışlardı uğraşlarına ; geçen sabah treninin umutla haykırışıyla .tren de geçmekte olduğu kente geldiğini muştuluyordu , uzaktan bastığı çığlıkla .çığlık ,ovayı uykusundan uyandırmış ve mektup gibi girmişti pencerelerden içeri . horoz , bastırılan sesine karşılık vermeye çabalıyordu umutsuzca ...
tam bu sırada , trenin çığlığıyla uyandı . yüzünü yıkayan güneş ,dağların arasından öylece öpüyordu gözlerini . kış rüyasına girmeyi başarmış ama sıcak yüreği yağmurları unutmadan , güneşe hasret bir yaşam düşlemişti . ve şimdi güneşin doğduğu yere ; doğuya , uç doğuya gidiyordu . yolculuğu güneşeydi onun , hiç molasız yolculuğu ...kızıla kesmiş yüreği güneştendi . umutları , sevdaları güneşten ...
umudu , her sabah doğan güneşti ...yolcuydu o .

''crispos japon balığı''
''bazen sesini duyabilmek için , susman gerekir .''

s.lec

sizin için...

sizin için , insan kardeşlerim ,
her şey sizin için , gündüz de ...
gündüz gün ışığı ; gece ay ışığı ;
ay ışığında yapraklar ;
yapraklarda merak ;
yapraklarda akıl ..
gün ışığında binbir yeşil ,
sarılar da sizin için ; pembeler de..
tenin avuca değişi ;
sıcaklığı ;
yumuşaklığı ..
merhabalar sizin için ;
sizin için , limanda sallanan direkler
günlerin isimleri ;
ayların isimleri ;
kayıkların boyaları sizin için ;
sizin için , postacının ayağı ;
testicinin eli ;
alınlardan akan ter ;
cephelerde harcanan kurşun ..
sizin için mezarlar ; mezar taşları ;
hapisaneler , kelepçeler , idam cezaları ..
sizin için ;
her şey sizin için .

''orhan veli kanık''

şehir...

bir başka yere bir başka denize giderim dedin ...
bundan daha iyi bir başka şehir bulunur elbet
her bir çabam , kaderin olumsuz yazgısıyla karşı karşıya
bir ceset gibi gömülü kalbim
aklım daha ne kadar kalacak bu çorak ülkede
yüzümü nereye çevirsem ,nereye baksam
kara yıkıntılarını görüyorum hayatımın
boşuna bunca yılı tükettiğim bir ülkede ...
yeni bir ülke bulamazsın , başka bir deniz bulamazsın
bu şehir arkandan gelecektir
sen yine aynı sokakta dolaşacaksın ,
aynı mahallede kocayacaksın
aynı evlerde kır düşecek saçlarına
dönüp dolaşıp bu şehre geleceksin sonunda ,
başka bir şey umma !
ömrünü nasıl tükettiysen burada ,bu köşecikte
öyle tüketin demektir ,
bütün yeryüzünü de !

''konstantinos kavafis''

sobanın dostluğu...

bilmiyorum ,siz daha önce hiç düşündünüz mü ya da kendinize hiç sordunuz mu , sobadan dost olur mu diye ?
sonbaharın ortalarına doğru ,havaların iyice soğumaya başladığı zamanlarda hummalı bir hazırlık dönemini de beraberinde getirir .yavaş yavaş kışlıklar çıkartılır ortaya ve kış için belirli gıdalar temin edilir .evde bir temizlik fırtınası başlar , hatta daha küçük bir oda ; oturma odası halini alır ve bütün bunların yanında bir şey vardır .bizden hiçbir beklentisi olmayan ,hatta bizim için içini cayır cayır yakan bir şey vardır : sobamız ...
acımasızca içine alabildiğince odun ve kömür doldururuz .hiç düşünmeden , gözümüzü bile kırpmadan da yakıveririz . sonra da karşısına geçip onun acılar içinde çıkardığı sesleri ,yüzümüzdeki rahatlama ifadesiyle izleriz .
o , bunlardan ötürü hiç kızmaz .ne kadar acı çekse de bizi ısıtabilmek için var gücüyle çalışır .bunlarla da kalmayıp ,soğuk kış akşamlarında bizler ve konuklarımız için ; şöyle dumanı üzerinde çaylar veya mis kokulu pilavlar pişirir . ama biz ne yaparız ? seri kaşık darbeleriyle katlederiz o pilavalrı ...
hiç sesini bile çıkarmaz .dikkatle bakarsak mutlu olduğunu bile görebiliriz .bizi mutlu ettiği için .
bazen bir canavara dönüşür ve etrafındaki herkesi zehirler .emin olun , sizi dışarıda çılgınca esen rüzgardan korumak istemiştir . yoksa o , nasıl kıyabilir mutlu etmek için uğraştığı insanlara ..
sobanın bile bu kadar dost olabildiği bir dünyada neden insanlar birbirlerine bu kadar düşmanca davranabiliyorlar ?. çünkü insanların içindeki dostluk ateşi tamamen sönmüş ve yerine sadece ateşin bıraktığı kapkara bir is tabakası kalmış ...

''oturan balık''

seyretmek...

seyretmek...
bir ağacın rüzgârda sallanan
yaprak kımıldanmalarını
ya da bir akarsu gibi akışını ;
rüzgârla beraber...

seyretmek...
masmavi denizin güneşi yansıtmasını
ya da kıyıya gizlice yanaşan ;
dalgalarını...
ve düşünürsün kendi kendine
özledim sevdiklerimi
oysa hiç düşünmemiştim ,
bu özlem içinde kendimden geçeceğimi ...

''proleter balık''

başka türlü bir şey...

başka türlü bir şey benim istediğim
ne ağaca benzer ne de buluta
burası gibi değil gideceğim memleket
denizi ayrı deniz ,havası ayrı hava

nerede gördüklerim
nerede o beklediğim
rengi başka
tadı başka

bir başka yolculuk dalından düşmek gerek
yaşadığından huzurlu
ağacın yüksekliğince
dalın yüksekliğince rüzgarda
ve bir yeni yıl
vardığın çimen yeşilliğince .

''can yücel''

annabelle lee...

senelerce senelerce evveldi
bir deniz ülkesinde
yaşayan bir kız vardı bileceksiniz
adı annabelle lee
hiçbir şey düşünmezdi sevilmekten ;
ve sevmekten başka beni .

o çocuk , ben çocuk , memleketimiz,
o deniz ülkesiydi
sevdalı değil , kara sevdalıydık
ben ve annabelle lee
göklerde uçuşan melekler bile
kıskanırdı bizi
bir gün işte bu yüzden göze geldi
o deniz ülkesinde
üşüdü rüzgarından bir bulutun
güzelim annabelle lee
götürdüler el üstünde
koyup gittiler beni
mezarı ordadır şimdi
o deniz ülkesinde

biz daha bahtiyardık meleklerden
onlar kıskandı bizi
evet bu yüzden ,şahidimdir herkes ve o deniz ülkesi
bir gece rüzgarından
üşüdü gitti annabelle lee

sevdadan yana kim olursa olsun
yaşça başça ileri
geçemezdi ki bizi
ne yedi kat gökteki melekler
ne deniz dibi cinleri
hiçbiri ayıramaz beni senden
güzelim annabelle lee

ay gelip ışır , hayalin erişir
güzelim annabelle lee
bu yıldızlar gözlerin gibi parlar
güzelim annabelle lee
orda gecelerim , uzanır beklerim ;
sevgilim , hayatım , gelinim
o azgın sahildeki
yattığın yerde seni ...

''edgar allan poe ''
çeviri:'' m.cevdet anday''

bu sabah...

bu sabah ev çok ıssızdı . duvarlar çok yalnız . koltuklar soğuk , perdeler soğuktu . sobada da tık yoktu . ama yatak sıcacıktı . kalkmak gerekiyordu , zor olsa da kalkmak gerekiyordu . kalkıp sıcak bir kahve yapmak , soğuğa karşı iyi olur düşüncesiyle de , akşamdan kalan kanyaktan biraz da kahveye damlatmak . kahvaltıdan önce kahve içmek ve sigara yakmak vardı . sonra da bakkala gidip ekmek , peynir ve yeni bir sigara almak gerekiyordu . tabi bir de gazete...
sobayı yakıp üzerinde ekmek kızartmak , çayı da demlemek vardı . güzel bir kahvaltı için . zengin olmasa da güzel bir kahvaltı yapılabilirdi . gazeteyi de gözden geçirmeliydi ardından...
sobanın keyfi yerinde , ev sıcaktı . bugün yapılacak bir şeyler bulunabilirdi . ama önce biraz müzik gerekli . biraz kıpırtılı bir şeyler , şöyle adamı yerinden zıplatacak şeyler . ortalığı da toparlamalıydı .şişeleri atmalı , kitapları düzeltmeli . gazeteler kesilmeli , bulaşık yıkanmalı . bunların üstüne de güzel bir duş almalı . saat daha erken , öğlen bile olmadı . sobanın üzerinde çayı ısıtıp , yeni bir kitaba başlanabilir . acıkınca da güzel bir melemen yapmalı . ekmeği bana bana yemeli . şu boş duvarları da doldurmalı . dergilerden kesilen resimleri , posterleri yapıştırmalı . ortalığı biraz renklendirmeli . akşama doğru da elemanları çağırıp biraz laflamalı . nargile de yakmalı . sonra da yelkovanı yakalayıp akrebe teslim etmeli . of yaa saat kaç olmuş . hastir be , dersi de kaçırmışız . of yaa rüyâymış...

neyse , yatak halâ sıcak...

''karabalık''


29 Nisan 2009 Çarşamba

türkiye postası...





bana bir...

bana bir türkü öğretsen
ayın aydınlığında söylesem
gecenin karanlığında söylesem
yağmurlar yağınca söylesem

bana bir türkü öğretsen
geldiğim yerlere er geç dönebilsem
sevebilsem her şeyi yeniden sensiz
sensiz vazgeçebilsem
gece demesem , gündüz demesem
kimseleri dinlemesem
hem yürüsem hem söylesem

''arif damar''

ezginin günlüğü (ölüdeniz)...




albüm için link
rar şifresi(key) : sisedekibaliklar


melodiler...

01- japon balıkçısı (ölüdeniz)
02- bir masalda türkü
03- şaşırtı
04- bilinmeyen ülke
05- ve çocuklar
06- musahipzade (enst.)
07- çocuğun kurguları
08- gelmiyorsun
09- gece içinde

halk kahramanı...

zonguldak sokaklarında bir kahraman . kimse neye benzediğini bile bilmiyor .herkes onu konuşuyor . yaşlı teyzeler ; genç kızlara , onun gibi biriyle evlenmelerini tembihliyorlar .şişedeki balık dergisi herkesten önce gitti ve kendisini buldu .açıklıyoruz halkın kahramanı : ''çişmen''...
o halk için var ..( yok lan ,o kadar da abartmayalım .herif çulsuzun teki .bizi görünce , ''abi ne olur beni de aranıza alın '' ''ne iş olsa yaparım , bende potansiyel var ,bi elimden tutan olsa manyak kahraman olurum '' gibi cümleler kullandı .biz de acıdık aramıza aldık )

nerde bi haksızlık var ; o orada ..ve hemen haksızlığa derinlemesine nüfuz ederek çok seri bi şekilde ''işiyor ''...
-evet sayın çişmen ,nasıl kahraman oldunuz , biraz anlatır mısınız ?
-abi baktım herkes işiyor ırakta filan milletin üsütüne , dedim bu bizim memlekette de tutar ...bir gün gidiyorum , sokakata bi bayanın çantasını almaya çalışıyorlar ...bunlara bi işersin ; bunlar üç gün komada yatmışlar .sonrası tahmin ettiğiniz gibi . ama ben bu kadarını beklemiyordum ...acayip trend oldu ( bu trend lafını da şekil olsun diye söylüyorum haa) ...
-bundan sonrası için ne düşünüyorsnuz ?
-abi bu iş sardı beni . işemeye devam anlayacağın ..

evet sayın okurlar biz balık ekibi olarak çişmen kardeşimizle birlikte ,insanlara köpek gibi davranan acımasızlara işiyoruz .uzun zamandır bu anı bekliyorduk ..çok da sıkışmıştık doğrusu ...
siz de nerde bi haksızlık görürseniz bize haber verin anında işeyelim .( hişşt aloo , lan bu işeme işi beni de sardı lan !) bir dahaki sayıya ,prostatlı çişlerle görüşmek dileğiyle ...


''şişedeki balıklar''

kadıköy...

kadıköy güzeldir
bir kuşluk vakti doğdu
çocukluğu kısa sürdü
hiç evlenmedi kadıköy
binlerce kez ,
kırlangıçlarla sözlendi
hep terk edildi
hiç çeyizi de olmadı
lepiska saçları var ama paluze kolları
minnacık ayakları
nedense hiç yaşlanmıyor
soğuk suyla yıkanıyor çünkü
öylece ıslak duruyor garip sokaklarında

aysar bir kızdır kadıköy
tam dolunay zamanı,
dudakları kabarır
kapı önündeki kedileri ,
haylaz bulutlarla söyleşir
uykusu bir türlü gelmez
korkar uyumaktan
uyursa rüyasına ,
şahmeran giriyor derler

ey kadıköy
ey aya öfemiya
benim yalnız bakirem ey
bir gün ölürsem eğer
bekle beni orada
o sonsuz gökyüzü sokaklarında .

''n.can''

bir hışırtı...

aslında denizler mavidir bilir misin , ya da biraz da yeşil...griye bulanmış sulara , siyaha bulaşmış derinliklere deniz demeye dilim varmıyor benim . geldiğim yer suyun öteki yakası . kanım ayak uyduramıyor kasvetine anadolunun .hüzün kokusu alıyorum buram buram ,dağlarda uçuşan martılardan . düşlerimdeki bembeyaz martılar ; dünya barışının beyaz güvercinlerine inat ,huzurla yüzerlerdi bir zamanlar , maviliğinde içimin denizlerinin...artık içimi temelli terkettiklerini keşfetmiş bulunuyorum . zaten çoktan ,resimlerden çıkartılıp atıldı bulutların kenarına iliştirilen martı silüetleri . şimdi tuvallerden siyah kargalar sarkıyor salkım saçak . sebebini merak ettim bir süre ve sonunda çözdüm . bir arkadaşım açıklayıverdi ''martılar çöplüklerde uçmaya çalıştılar denizi terk ettiler ..ve onlar artık çevre kirliliğinin bir simgesi '' dedi ve asla bir resme giremezlermiş ,kirlenmiş beyaz giysileri ile ...

içim sızlayarak martıların giysilerini temizleyebilmeyi düşlüyorum hala. denizimin kokusu ...denizimin kıyısı ... mavisi...biraz da yeşili ...nerede şimdi, hışırtısını dinleyemediğim dev dalgaların ?...yüzümde serpintisi dolaşamadığında tuzlu rüzgarın ; başlıyorum usuldan , yaşam bu mu ? ya da başka bir deyişle bu yaşamak mı ? diye sormaya...hem bilir misin ki balıkların sesi çok neşelidir aslında . ağız dolusu seslenirler birbirlerine , kaygan derilerine tutunmuş yaşamlarının gücü yettiğince . denize düşme talihsizliğine uğramış bir simit parçasını paylaşmaya çağırırlar birbirlerini. ve yine bilirler ki ; büyük balık ,küçük balığı yutar ! ama seslenişleri donmaz dudaklarında . ıslak gövdelerindeki kıpırdaşma ; yaşam kavgasının erdemine dönüşüp yüzgeçlerinde soluklanır ve belki de ,son bir kuyruk darbesine takılır kalır . sudaki yaşamda gam yoktur bilir misin ? yeter ki suyun içinde olmaması gereken bir nesneye tutunmasın yazgıları . bir olta iğnesine kanmak ve çırpınmak , gergin misinayı sallayarak ...yazgıları değildir aslında .ya da olmamalı ! şimdi kirli ve pis bir kentteyim . sevda, paslı iğnesine takmış zokayı... misina gergin .yazgım bu değil aslında .ya da olmamalı . bana ait olmayan havalarda soluk almayı bilmiyorum .ben rahimdeki suyun usta dalgıcıyım .şimdi ise ; yüreğimdeki cenin ,yüzgeçlerine sevdalı bir pirana gibi , akciğer solunumuna geçmeyi reddediyor .çok net olarak görüyorum ki ; kıyılarımda sarı çizmeleriyle suya girmiş adamlar var . ellerinde ; kirli soluk ışıklarıyla göz kırpan gemici fenerleri ve ağırlaşmış ağlar ile çığlıklar atıyorlar ! büyük balık , küçük balığı yutar ! kuralını bile bozdular . şimdi ise ; eğri büğrü gövdeleri ve kirli elleriyle ördükleri ağlarını topluyorlar . ağlar gergin ve ağır .yarı bellerine kadar suya girmiş adamlar , sarı çizmeli ...ağlarında , balıklar var ...
sana , asla yanıtlamak zorunda olmadığın son bir soru daha sorayım sevdiğim ..balıklar da ağlar , bilir misin ?..


''uçan-kaçan balık''

28 Nisan 2009 Salı

desem ki 'den...

desem ki vakitlerden bir nisan akşamıdır
rüzgarların en ferahlatıcısı senden esiyor
sende seyrediyorum denizlerin en mavisini
ormanların en kuytusunu sende gezmekteyim
senden kopardım çiçeklerin en solmazını
toprakların en bereketlisini sende sürdüm
sende tattım yemişlerin en cümlesini .


''c.sıtkı tarancı''

johann sebastian bach (the best of)...




albüm için link
rar şifresi(key) : sisedekibaliklar


melodiler...

01- brandenburg concerto no. 1 in f major, bwv 1046- allegro
02- brandenburg concerto no. 1 in f major, bwv 1046- adagio
03- brandenburg concerto no. 1 in f major, bwv 1046- allegro
04- brandenburg concerto no. 1 in f major, bwv 1046- menuet - trio I -
05- concerto for violin and orchestra no. 2 in e major, bwv 1042- allegro
06- concerto for violin and orchestra no. 2 in e major, bwv 1042- adagio
07- concerto for violin and orchestra no. 2 in e major, bwv 1042-
08- partita in b minor for harpsichord bwv 831- overture
09- partita in b minor for harpsichord bwv 831- courante
10- partita in b minor for harpsichord bwv 831- gavotte I & II
11- partita in b minor for harpsichord bwv 831- passepied I & II
12- partita in b minor for harpsichord bwv 831- sarabande
13- partita in b minor for harpsichord bwv 831- bourrée I & II
14- partita in b minor for harpsichord bwv 831- gigue
15- partita in b minor for harpsichord bwv 831- echo

26 Nisan 2009 Pazar

rima saribekyan (veradardz)...




albüm için link
rar şifresi(key) : sisedekibaliklar


melodiler...

01- yaylavor yars
02- ari indz angajkal
03- eli erkinks ampel e
04- dzent kaghtsr unis
05- elnenk sare
06- tsaghkir indz hamar
07- kele lao
08- esor araghn es gnartsel
09- mi bala e es im jare

bak kendine...

asırlardır çürüyor bize anlatılanlar
ne çok değiştirdi doğa seni
sen ise hiçbir şey değiştirememenin
acısını soludun göğsüne asırlardır
düşündükçe değerini kaybediyor
birer birer anlamsızlaşıyor akıp giden günler
en sevindiğin anları düşleyip
kendini kandıryorsun şimdi değil mi ?
biliyorum böyle mutlu oluyorsun sen artık
kimseye anlatamadığın bir hayatı gizle içinde
ve içinde gizlendiğin gerçeğe nefret duyup
gitgide yalnızlaşıyorsun ağlamaya utanarak
kulaklarında uğuldayan gülüşler
eskide kaldı sevdiğin o kadınla beraber
şimdi içindeki sıkıntıları duvarlar bile dinlemiyor
asırlardır çürüyor bize anlatılanlar
ne çok değiştirdi madde seni
sen ise çok şey başardığını sanıp
övünüyorsun kendinle
ve utancını yayıyorsun yeryüzüne asırlardır
ben artık sana insan demiyorum .

''proleter balık''

25 Nisan 2009 Cumartesi

ismira...



albüm için link
rar şifresi(key) : sisedekibaliklar


melodiler...

01- boşluk ve sessizlik
02- akşam telâşı
03- çıkmazlar
04- if
05- köşe
06- prensesin tahtı
07- saklambaç
08- saklı
09- ten (uyku)
10- unutabilmek

24 Nisan 2009 Cuma

eleni karaindrou (le voyage a cythere soundtrack)...





albüm için link
rar şifresi (key) : sisedekibaliklar


melodiler...

01- adagio (paisaje en la niebla)
02- el viaje (viaje a cythera)
03- concerto tema de alexandre (viaje a cythera)
04- blues errance dans la ville (viaje a cythera)
05- viaje a cythera (letra h. karaindrou, cantada por georges dalaras)
06- tema del adiós solo piano (el apicultor)
07- el vals (el apiculor)
08- tema del adios y el vals (con jan garbarek)
11- tema del viaje (paisaje en la niebla)
12- canción griega mes yeux en larmes (el apicultor)
13- l'attente (paisaje en la niebla)
14- el descubrimiento del amor (vangelis christopoulos) paisaje en la niebla
15- el viaje (viaje a cythera)
16- adagio

23 Nisan 2009 Perşembe

janis joplin (j.joplin's greatest hits)...



albüm için link
rar şifresi(key) : sisedekibaliklar


melodiler...

01- piece of my heart
02- summertime
03- try (just a little bit harder)
04- cry baby
05- me and bobby mc'gee
06- down on me
07- get it while you can
08- bye , bye baby
09- move over
10- ball and chain
11- maybe
12- mercedez benz

niccolò paganini (the best of)...




albüm için link
rar şifresi(key) : sisedekibaliklar


melodiler...

01- violin concerto no. 2 in b minor (''la campanella'') ,
op. 7-ms48- rondo

02- centone di sonate (18) , for violin & guitar, ms 112- adagio
03- centone di sonate (18) , for violin & guitar, ms 112- rondoncino
04- grand sonata for guitar & violin in a major, op 35-ms 3- romanza
05- grand sonata for guitar & violin in a major, op 35-ms 3- andantino variato
06- caprices (24) for violin solo, op. 1 (ms 25) - no. 1 in e major
07- caprices (24) for violin solo, op. 1 (ms 25) - no. 5 in a minor
08- caprices (24) for violin solo, op. 1 (ms 25) - no. 9 in e major
09- violin concerto no. 2 in b minor (''la campanella'') ,
op. 7-ms48- adagio

10- sonata concertata in a major, for guitar & violin,
op. 61 (ms 2) - adagio assai espressivo

11- sonata concertata in a major, for guitar & violin,
op. 61 (ms 2) - rondeau- allegretto con brio scherzando

12- caprices (24) for violin solo, op. 1 (ms 25) - no. 13 in b flat major
13- caprices (24) for violin solo, op. 1 (ms 25) - no. 20 in d major
14- caprices (24) for violin solo, op. 1 (ms 25) - no. 24 in a minor
15- cantabile in d major for violin & piano (or guitar) , op. 17 (ms 109)
16- violin concerto no. 1 in e flat major (d major) ,
op. 6 (ms21) - rondo- allegro spirituoso

22 Nisan 2009 Çarşamba

almanya postası...





(...)
içimiz ise sıcak
odamızda insanlar sıcak
bir düş kurup geleceğe dair ,
hiç uslanmayan çocuğu
daha da azdırıyoruz .

yeni bir fidan dikiyoruz
yepyeni bir dünya için
ışıkların bir dakika bile sönmediği ..(okt)

21 Nisan 2009 Salı

birlikte...

bir gün yumuşak bir lodos ısıtıverdi havayı .ardından her gün inen yağmurlar başladı . otlar , çimenler dört nala görünüverdiler yine .o küçük , adsız , basıp da geçtiğimiz otlar ,toprağın yenilmez gözüpek piyadeleriydi sanki . ölüp ölüp diriliyorlar ,ezilenlerin , yenilenlerin yerini alıveriyorlardı kaşla göz arasında. sesleri daha gür duyuluyordu bu defa ki görünüşlerinde . baharın habercileri gibi . geliyoruz ! diye tutturmuşlardı hep bir ağızdan ...
sonbaharın kızıllığa kestiği şu günlerde baharın sesi bir türkü olacak yüreklerimizle .geliyoruz !diyeceğiz .sevmeyi , sevilmeyi ,aşık olmayı öğreneceğiz .bir edebi kimliğin peşinde kavgadan yumruğa sarılmış ellere sevda mektubu yazdıracağız ...
şarabın onulmaz tadıyla çingenelerin yaşamına öykünen bu bedenler bir eskicinin topladığı umutları koydular bu ilk sayımıza . uğraştık ,zorlandık ve yorulduk ...ama balık dünyaya geldi . küçücük hafızasına biz de bir şeyler ekledik ; unutmaması için sevdasını . insanlara bir türkü söylesin istedik sözlerini hiç unutmadan söyleyeceği . gelin bu türküyü beraber dinleyelim .

''şişedeki balıklar''

nihayet...

çocuktuk bir gece uyandık düşlerimizden , uçurtma ellerimizden kaçmadı ,bırakmadık özgürlüğü..silgi kokan sınıflardan çalan teneffüs ziliyle çıktık bahçeye ; uçurtma salınıyordu gökyüzünde ..
gökyüzü karardı .sevdalandık . koştuk yokuşları bir bir . dağların türküsü metropollere düşmüştü . onları topladık . sonra vapurdan baktık martılara , elimizdeki üç şekerli çayla . sonra martı olduk . büyük kentlerin sevdalarını taşıdık adalara , vapurdan atılan simitlerle ..

''şişedeki balıklar''

birleşin...

çıktı bir gün bir aydın sakalları arasında saklanmış ağzıyla konuştu işçilerle anlattı gerçeği dedi ben memnunum hâlimden ama üzüyor beni s...