30 Eylül 2009 Çarşamba

ve ışık karanlıkta parlıyor...

''beni rahat bırakın ! size acıyorum , bana söyledikleriniz midemi bulandırıyor !''

bir tren geçti usulca istasyondan... kimsecikler yoktu . kasaba uzakta ışıklarıyla karanlığa ve ekim ayına inat soluk alıyordu . o , buz tutmuş bedeniyle soluksuz yatıyordu eski bir bankın üzerinde ; bütün dünya nimetlerinden vazgeçerek hem de kimseye aldırmadan...

''beni öldürebilirsiniz ama size boyun eymeye zorlayamazsınız''

çarlık rusyasında toprak sahibi bir ailenin oğlu olarak 1828 yılında dünyaya geldi... dünyaya geldiğinde onu nelerin beklediğini bilmiyordu elbette... o da herkes gibi olup alışılagelmiş bir çürümeyi yaşayabilirdi ya da farklı bir hayatı seçip yalnız kalabilirdi bu çürümüş kalabalık içinde...ve o yalnız kalmayı tercih etti .

16 yaşında üniversiteye başlayan tolstoy , resmi eğitimin , sistemin dayatmasından başka bir şey olmadığını anlayınca okulunu bırakıp , ''yasmaya polyana''daki çiftliğine döndü .

belki de yaşadığı toplumun şartlarından etkilenerek 24 yaşındayken orduya katıldı ve kırım'dan kafkasya'ya kadar birçok bölgede 4 yıla yakın subaylık yaptı . biraz geç de olsa bu 4 yıllık subay hayatının içinde ilerlerken verdiği bir kararla , ''savaşa ve şiddete'' tepki olarak bu görevinden istifa edip ordudan ayrıldı .

kafkasya'da geçen subaylık günlerinde , insan doğasını bozan kent yaşamına karşı ; doğal ve geleneksel köy yaşamının sadeliğini benimseyen ve bundan önemli ölçüde etkilenen tolstoy , belki günümüzde benim de dile getirdiğim ''teknoloji ilerledikçe insanlık geriler'' düşüncesine yakın şeyler düşünüyordu sanırım o günlerde . çünkü ona göre hayat , uygarlıktan uzak oldukça ''gerçek''tir . tolstoy'un düşüncesi , bir ideal olarak ilerlemeyi olumsuz bulur .

tolstoy'un teknolojik ilerlemenin reddi düşüncesine pek katılmasam da , çağdaş bilimin ''ayrıcalıklı sınıfların yapay ihtiyaçlarını tatmin eden ve onların halk üzerindeki (işçi sınıfı üzerindeki de denebilir) iktidarlarının devamını sağlayan bir araç '' olarak görmesi yerinde bir tespittir .ve ayrıca savaşa ve şiddete karşı duyduğu nefretle , ayrılmaya karar verdiği ''ordu'' da , bu egemen sınıfların çıkarlarını ve mülkiyetini korumaktan başka bir anlam taşımıyor diye düşünüyorum !

''kendi benliğimizi yoketmek için elimizden geleni yapmalıyız''

tolstoy bu dönemlerde resmi hıristiyanlık inancına olan eleştirilerinin yanı sıra ''modern devlet'' oluşumunun da , yurttaşlarını sömürmeye ; ama daha önemlisi onların maneviyatını bozmaya yönelik bir komplodan başka bir şey olmadığını söyleyerek , bu çürüyen uygarlığa karşı anarşist bir tavırla eleştirisini belirtmiştir . o'na göre , politik yasalar ; hangisinin doğru , hangisinin yanlış olduğunu seçemeyeceğimiz büyük yalanlardan ibarettir .

daha sonraki yıllarda bu düşüncelerini geliştirip , romanlarındaki imâların yanı sıra , el broşürlerinde de kendine ait anarşizminin ve hıristiyanlık anlayışının gelişimini sürdürür . tolstoy'a göre ; ''insanın dışında bir tanrı egemenliği yoktur''... ''tanrı ancak insanın içinde olabilir'' . proudon'un ''içkin adalet'' düşüncesindeki gibi , tolstoy da ''içkin tanrı'' düşüncesiyle , anarşizmde kendine özgün bir tavır geliştirmiş sayılır .

öte yandan tolstoy'un anarşizme en yakın düşüncelerinden biri de devletin ve özel mülkiyetin ortadan kaldırılması gerektiğidir . insanların özgürce yaşayabilmesi için bu iki unsurun yokedilmesi gerektiğini savunur . ancak tolstoy bu iki unsurun , ''sosyalist'' bir devrimle değil de ''ahlâki'' bir devrimle ortadan kaldırılacağına inanır . ama toplumdaki ahlâki unsurların değişmesi ve insancıl olabilmesi için öncelikle sınıfsal bir devrim gerçekleştirecek bir işçi kitlesi gerekmektedir kanımca . bu bakımdan tolstoy'un bu ahlâki devrim düşüncesine tam olarak katılmasam da yine de öncelikle bu tip bir oluşumu gerçekleştirecek bir psikolojiye ve dürüstlüğe sahip olunması gerektiğini de kabul etmek gerekir .

bütün bu düşüncelere sahip olan ve bir dönem birçok kitabı yasaklanan , sansüre uğrayan ; dahası sovyetler birliğinde stalin'in ölümüne kadar kitapları basılmayan ve son olarak bugün türkçeye çevrilmeyen kitapların sahibi tolstoy , 1910 yılında 28 ekim gecesi evini gizlice terederek bütün yaşamını bir kenara bıraktı... 10 gün sonra bir tren istasyonunda ölü bulunduğunda 82 yaşındaydı...

''rahipleri , savaşı , askerliği , mülkiyeti , ticareti , resmi evlenmeyi ve boşanmayı reddediyorum''


''proleter balık''

Hiç yorum yok:

birleşin...

çıktı bir gün bir aydın sakalları arasında saklanmış ağzıyla konuştu işçilerle anlattı gerçeği dedi ben memnunum hâlimden ama üzüyor beni s...