31 Ocak 2010 Pazar

rüyadan düşerken...

bir sonbahar akşamüstü sana geldim . hiç konuşmadan içeri aldın beni . sessiz bir yatak verdin . dilsiz bir gece... uyumama izin verdin , uyudum . bir sonraki güne kadar uyudum . rüyamda seni gördüm...

adressiz bir mektup gibi duruyordun gözlerimin önünde . gözlerini gördüm . gözlerin çokça kederli ve yorgun . ve etrafı tren raylarından çizgilerle kaplı . sessizsin ; yük gemilerinin limandan kalktığı gibi soluyorsun . ağzın bir deniz kadar mavi ; ellerin kirli . öpüyorum ellerini . karabataklarını , martılarını , sokak kedilerini , sarhoşlarını gösteriyorsun , anlamıyorum . ben ağlıyorum . gece ; ama olsun , çıkıyoruz sokağa . sen de ağlıyorsun . yürüyoruz birlikte , beni bir yere götürüyorsun .

birden değişiyor rüyam . karanlık ve soğuk bir geceye doğru yürüyoruz . ''liman arkasına gidiyoruz'' diyorsun . ''uzak mı orası'' diyorum ben de . ''hayır'' diyorsun ''geldik'' .

liman arkasında balıkçı ağlarına basarak ilerliyoruz . bir denize , bir sana bakıyorum . birden kayboluyorsun yanımdan rüya bu ya... adını çağırıyorum , bir balıkçı kayığıyla yaklaşıyor kıyıya . elini uzatıyor beni çağırıyor . kayıkta üç müzisyen var . biri şarkı söylerken diğer ikisi keman ve klârnet çalıyor . oyalanmadan elimi uzatıyorum balıkçıya . sandal tuz ve balık kokuyor . balıkçe geceye doğru çekiyor kürekleri . derken , yeterince uzaklaştıktan sonra balıkçı kürekleri suya atıyor . hep birlikte bir şarkıyı söylüyoruz . aman aman , kalkıp da oynuyoruz . kayık bir oraya bir buraya . ''aman , denize düşeceğiz kardeşim , yapma'' . aman aman bu nasıl sevda ?

balıkçı kürekleri denize atıyor . uzakta bıraktığımız kıyıda birileri geriye doğru sayıyor . kıyının ötesindeki şehirden alkışlar yükseliyor... ''nasıl döneceğiz şimdi'' diyorum . cevap vermiyorlar . şarkıyı bitiren müzisyenler az önceden beri içtikleri ispirtonun şişesini kırıyorlar kayıkta . ve denize atıyorlar . kayıkçı kederli . kayığı tutuşturuyor . engel olamıyorum . denize atlıyoruz biz de çaresiz . balıkçı ağır bir taş gibi derine düşüyor . ben derine doğru inerken kırılan şişenin bir parçasını görüyorum . yavaşça su üstüne çıkıyorum . kıyıya yüzerken denizin tam ortasında karşı kıyıda patlayan havai fişekleri görüyorum .

ıslanmışım , çıkıyorum sudan . yanıma geliyorsun . ağlamaklı... ''sahil kahvesinde bir çay içelim'' diyorsun , ''ısınırsın'' . kahvede bir çay içiyoruz . herkes senin hakkında konuşuyor kahvede . seni terketmekten , senin sıkıcı olduğundan... dayanamıyorum , ''kalkalım mı?'' diyorum . çayların parasını sen ödüyorsun . para üstünü almadan kalkıyoruz...

zaman değişiyor . ocak ayında bir gündeyiz . insanlar var , yürüyorlar ve bağırıyorlar . onların istediklerini biliyorum , ben de istiyorum onların istediklerini . onlarla birlikte bağırıyorum . kalabalık arasında kaybediyorum seni . olsun , ne de olsa bulurum diye düşünüyorum . birden hava kararıyor . herkes geri-geri gitmeye başlıyor . ve küfür ediyorlar : ''sattın biziz başkan''... ''nereye?'' diyorum ; ''eve'' diyorlar . iyi ama ben nereye gideceğim ? evim yok ki benim... sonra sahil boyunca yürüyorum yine . birçok insanla tanışıyorum . sonra hepsinin yüzü düşüyor . bir eve taşınıyorum . oradan çıkıyorum ; başka bir eve . bir sokak arasında kanatsız uçabilen birine rastlıyorum . uçtuğunu kendi gözlerimle gördüm . derken , bana öğretiyor uçmayı . ama tam uçarken yağmur yağmaya başlıyor . ona siyah şemsiyemi veriyorum . uçup gidiyor . seni tanıyormuş ve seviyormuş . ama yine de seni terkediyor o da .

karanlıktan beliriyorsun . birden toprağın altına giriyoruz . ve hıçkırarak ağlıyorsun . o an görüyorum olanları . aşağılarda ölen adamların var . sende kalabilmek , yaşayabilmek için , gidecek başka yerleri olmadığı için ölen adamlar . bu adamların cesetleri bulunduğunda , hepsinin yüzü aynı . yoksul yıpranmış insanların yüzleri nasılsa , onlarınki de aynen öyle . kimi on ; kimi kırk yaşında . hepsi ölüme durmuş ben gördüm . sana bakıyorum ama senin bir suçun yok . ağlıyorsun ; daha dayanacak hâlin kalmamış .

çıplak ayaklı çocukların olduğu çingenelerin mahâllelerinden geçiyorum , çıplak ayakalrımla . karşıma çıkıyorsun yine . seni bulduğuma çok seviniyorum . çok kötü görünüyorsun ''ne oldu sana'' diyorum . ''herkes gidiyor'' diyorsun . ama onlar buradalar . ne olur yardım et bana . birden , hoş bir arazide buluyoruz kendimizi . iyi , temiz giyimli adamlar bir çember oluşturmuşlar . ortalarında sen . sana vuruyorlar . fena benzetiyorlar seni . senin yanında , senin fotoğraflarını ve anılarını yakıyorlar . çok pis duman çıkıyor . dumandan genzim yanıyor . aralarına girip seni alıyorum . küçücük kalmışsın . yaşlanmışsın... ölüme yakınsın . korkuyorum . seni eve götürüyorum . bir yatak hazırlayıp dinlenmeni istiyorum .

uyanıyorum... bir telefon sesi duyuyorum . telefonun ucundaki ses ''araban ne zaman kalkıyor , eşyalarını hazırladın mı , bugün mü dönüyorsun?'' diyor . kapıyorum telefonu . yatağa bakıyorum . yoksun... endişe içinde kapıya bakıyorum . kapının önünde tüm eşyalarım toplanmış . kitaplar , dergiler , fotoğraflar... tanıdığım herkes koliler içinde . dışarı çıkıyorum , herşey yanmış , herşey değişmiş . sen yoksun artık . anıları olmayan birisi nasıl varolabilir ki ? tüm yaşanmışlıklarını yıkmışlar .

dayanamayıp liman arkasına gidiyorum . ağladığını görüyorum . kıyıda bağırıyorum : ''seni kurtaramadık , kusura bakma'' . adını çağırıyorum . bir balıkçı kayıkla yaklaşıyor . kayığı kiralıyorum ondan . kıyıdan yeterince uzaklaştığımda kürekleri atıyorum . mehtapta buğulu bir kadın sesi şarkı söylüyor :

''gün gelince herkes gider canımın içi , herkes gider
ve sen bile bir dakika daha olsun duramazsın
başka sokaklar vardır , başka kuşlar
oraya doğru yelken açarsın
ama biz alışığız canım yenilmeye ve terkedilmeye
inan artık akmaz gözümüzden bir damla yaş bile
gideceksin canım sen de gideceksin
acıma ve düşünme bir dakika bile
vakti geldiğinde uçar yavru kuşlar bile
yolun açık olsun düşünme bizi
rüzgâra dön yüzünü ve gülümse
inan birgün değişecek bu yeryüzü
ve uçulacak kanatsız bile
ve uçulacak kanatsız bile...''

derinlerine doğru ilerlerken denizde onun adını söylüyorum . ''zonguldak'' diyorum . yukarıda bir şehir yanıyor...


''lepistes''

Hiç yorum yok:

birleşin...

çıktı bir gün bir aydın sakalları arasında saklanmış ağzıyla konuştu işçilerle anlattı gerçeği dedi ben memnunum hâlimden ama üzüyor beni s...