14 Mayıs 2009 Perşembe

dostuma...

sana bana ölüm var,
ruhlarımız taşıyamıyor artık bedenimizi.
bu diyarlarda güneşler çoktan batmış,
elimizde çıralarla bir başka ışık arıyoruz.
sessiz çığlıklar kulağımızı tırmalıyor,
ölüler bizi çağırıyor,
soğuk ellerini bize uzatıyorlar,
hiroşima’da ölmüş bir çocuk
bir gece kanlı gözlerini bize dikmiş,
konuşmuyor, suskun, susturulmuş,
bize çocukların gözyaşlarını getirmiş,
küçücük avuçlarının içine bırakılmış yaşlar...
bu kadar siyah mıydı etraf;
bu kadar kırmızı mıydı gözyaşları,
ağzımızdaki kan tadı bu kadar acı mıydı?
küçük böcekler kollarında dolaşırken,
yalanlar seni bu kadar yıpratmışken,
saflığı karanlıkta bulamazken,
gerçeği ayırmak bu kadar zorsa karanlıkta,
neden masallardaki peri gelmedi bizi kurtarmaya,
nerede gökyüzünü boyadığımız fırçamız,
ve nerede papatyalarımız,
onların yaprakları hala beyaz mı dostum?
bize hala onlar doğruyu söyler mi?
yoksa kan mı damlamıştır üzerlerine?
yoksa yürekleri sökülmüş insanlar kopardılar mı onları?
biz dünyada kalmalıyız dostum,
biz son kalan renkleri yüreğimize işlemeliyiz,
bize ölüm izni yok dostum,
ruhlarımız taşımalı gördüklerimizi,
ve kurtarmalı düşünceleri zincirlerinden,
çocukları acıdan, yaşlıları küfür yemekten...
yoruldun mu dostum,
miden mi bulanıyor dünyanın pisliğinden,
dayan dostum,
dinlediğimiz masalları hatırla, hep mutluydu sonlar...
bize ölümün kapıları kapalı dostum...
kelebekler bu bahar yine uçacak,
kanlar elbet toprağa karışacak,
ölü çocuklar yine gündüzleri kaçacak insanlardan,
bizi ölü atlar sırtlayacak;
ve yaşama götürecekler,
onlar tatmış ölümü;
bize tattırmıyorlar ölümü dostum...
bize kapalı ölümün kapıları .


''zindan delen''

Hiç yorum yok:

birleşin...

çıktı bir gün bir aydın sakalları arasında saklanmış ağzıyla konuştu işçilerle anlattı gerçeği dedi ben memnunum hâlimden ama üzüyor beni s...