24 Mayıs 2009 Pazar

sana istanbul'u getirsem...

...seninle yürümek şu tarafa , uzağa , uzunca , manzara boyunca , sağımızda akdeniz'le .
baksan bana ne söyleyeceğimi biliyormuş gibi , beni hiç görmemişçesine , biraz tebessüm dolu , sonra heyecanlı ; ama neredeydin , neden gittin dercesine küskün bir şekilde...
sonra sana bir avuç deniz suyu getirsem , şu kadarcık , birazcık martı sesiyle gelsem . seni gördüğüm ilk günkü ceketimle üstümde , deniz kokusu üzerinde , kar soğukluğu bedenimde... ben sana bir şehirle gelsem . ben gelsem... sana istanbul'u getirsem .

konuşamaz olmak bu şehirde , yazamaz olmak ; kimi zaman farkedemez olmak seni . görememek hiçbir şeyi , ömrüm boyunca soluduğum , kent kokan havanın yumuşaklığını içime çekmeden . hiçbir şey yazamamak , boğaziçi'nde yağmur sesi olmayınca . tek kelimenin gelmemesi aklıma sana söyleyecek , dört bir yana kendi yollarına giden dostlarımı ; kimbilir belki de kendimi unutmaya yüz tutmuşken .
bir tiyatro oyunu gibi derince işlesem kendimi , bu şehri ve seni . bedenini senden habersiz kullansam seni düşünürken . ama belki de bir şehir düşlemek için , güzelliğiyle , dostluğuyla , sevgiyle sıvanmış bir şehir için...

ufak bir özlem olsa benimki sadece , bunun için kovmak istesem , inanmadığım insanları tanrılarıyla birlikte . doldurmak istesem şu kocaman boş meydanları heyecan içindeki insanlarla .
birçok beden yaratabilsem , hayat vermek olsa onlara , tek istediğim ; hep gülmeleri büyük bir arzuyla yaşamaları . ama inanmak istemezseler içtenliğime , yıkıp dökmeye başlarlarsa bu şehri , itaât ettikleri savaşçı tanrılarıyla ; çok kızmak istemem onlara , gökleri delmek , şöyle haykırmak istercesine...

''gökleri dolaşan , ama görünmek istemeyen tek varlığınız
sizi aç bırakan , zevk ve sefa içinde yaşayan yüce ruhunuz
yoksa sizinle yaşamak istemiyor mu ?
görmek istemiyor mu hâlinizi , artık tanımıyor mu sizi tanrınız ?''

...sonra kilitlesem kapıları , söndürsem tüm ışıklarını bu koca kentin . yürüsem biraz , şehirler boyunca , kimilerini özleyerek . ama yine de uğramasam taş kaldırımlarına , eski sokaklarına... otursam bir köşesinde yağmurlar yağdığında üzerime , üzerine bu şehrin . gökler gürlediğinde , beyaza boyandığında boşalsa dolu sokaklar , herkes kaybolsa bir anda , daha akşam olmadan... sadece buruk olsa içim , bedenimde ağırlık , hiç doğmayacakmışçasına batan güneş , gök gürlemesi öncesi gördüğüm gökyüzü aydınlığı .

küfürler savursam dört bir yana , kızgın olsalar tanrılar bana , ben de onlara ; hiç olmadıkları için . bir kenara savurdukları için güneşi . dumanlara boğduğu için mavi gökyüzünü.
gece uzasa , hiç bitmese . yürümeye başlasam . cesaret etsem bu şehri tekrar özlesem , bir umut olsa yine içimde . söksem kilitlerini , açsam bütün kapılarını birisi vardır diye içeride , güzelliğine hasret kaldığım . yaksam tüm ışıklarını belki birisi vardır diye bu şehirde , gökyüzünü maviye boyayıp , güneşi tepeye asacak... kimbilir .


''moda balığı''

Hiç yorum yok:

birleşin...

çıktı bir gün bir aydın sakalları arasında saklanmış ağzıyla konuştu işçilerle anlattı gerçeği dedi ben memnunum hâlimden ama üzüyor beni s...