24 Mayıs 2009 Pazar

yeni bir yol...

uzun zamandır yalnızlığın içinde kaybolmuş , unutulmuş bir evden bir kapı açıldı . nemli duvarların siyaha çalan yüzü ve uzak olan ne varsa içeride kaldı . düşlere düşmüş bir kalbi ; içerisinde sancıyla taşıyan bedeni zorlayarak eşikten geçirdi ayaklar...kapı ,kendine has bir çığlık ve titremeyle , istenmeyen bir geçmişi unutmak ister gibi kapandı kendine . yaşanmışlık , bir yaşanmamışlıktı bu evde . gökyüzü hala şaşkındı ve karanlıkla aydınlık arasında bir renk taşıyordu şaşkınlığında . şaşkındı ; üzerine bastığı karlı yollarla , nereye gideceğini bilemeyen ayaklar .

çoktandır bu kapı açılmalı , açıldığı anda kapanmalı ve kapandıktan sonra bir daha açılmamalı diyordu kendi kendine . kapı açılmıştı ,zorlu bir kararsızlık savaşının ardından da kapanmıştı . ama şimdi , şu anda daha ilk adım bile atılmamışken içine düşülen sonsuzluk korkusu da neydi . aslında korkmamalıydı , düşlerinde cesurca dolaşan bir insan için , sonsuzluk ve belirsizlik zaten hep vardı .şimdi bir adım atacaktı ve bu adımı diğer adınmlar izleyecekti. nereye gideceği belli olmasa bile bu adımlar onu bir yere muhakkak götürecekti . ama hala ilk adımı atmasını engelleyen korkudan kurtulamamıştı ...

şaşkınlığının yanında üşümeye başlamıştı ayakları . yürüyemiyorlardı bir türlü lanet olası ayaklar . oysa sadece ama sadece bugün için gerekliydi ayakları kendine . bugün de bir işe yaramayıp şu ilk adımı atamazlarsa bir daha niye onlara ihtiyaç duyacaktı ki ? korkuyordu ayaklarının bu kapı dışında kendine ihanet etmesinden . ya geriye doğru giderlerse , ya o kapının eşiğinden bir daha geçerlerse ne yapacaktı ? hayır , hayır böyle bir şey olmamalıydı , olamazdı .bu kapıdan bir daha geri döndüğü vakit ...

kendinden geçebilir mi akıl , bilemiyordu ancak kendisi her şeyden geçebilirdi. gözlerini kapatarak yüzünü gökyüzüne döndürdü .kendikalbiyle kandırmaya çalışıyordu düşüncelerini . bir süre bekledi öylece . hafif hafif esen rüzgar , yüzünden bir perde kaldırır gibi geçti .gözlerini açtı ve kar tanelerinin rüzgarla kayıp yüzüne konduğunu gördü . yüzüne düşecek hiçbir kar tanesi düşmek için tereddüt etmiyordu . yüzüne düşüyorlardı ve sonra ter damlaları gibi akıyorlardı şakaklarından .oysa kar taneleri düşerken , kar taneleriydi ve ancak o zaman beyaz renkteydi . yere düşenler ayaklar altında ezilecek , renklerini kaybederek yok olacaklardı . rengini kaybetmek , hele hele ayaklar altında ezilerek yok olmak korkunçtu ...

eğer geri dönerse rengini kaybedecekti . içine düştüğü belirsizlikte ayaklar altında ezilebilirdi ya da birilerini ayaklar altında ezebilirdi . işin aslı belki de sadece yürüyebilmekti . evet , ayakların altında ezilmek gerçekten korkunçtu ama ayaklar altında ezmek daha da korkunçtu . bu işin çözümü elbette durmak değildi ancak yürümek de bir çözüm değildi . öyleyse şimdi çözüm olmayan bu yürüyüşlerle nereye varacaktı ? ya ilerlemenin , buralardan uzaklaşmanın , yürümekten başka bir yolunu bulmalıydı ; ya da yol yakınken renklerini kaybetmek uğruna o eşikten yeniden geçmeliydi . eşikten geçmeden bunları hiç düşünmemişti ama düşünmesi gerekliydi . neden düşünmemişti ? yolun ortasında kalakaldı . artık ilerleyememesi ayaklarından dolayı değildi , bu uzun yürüyüşün başlangıcında başlangıcında , ev ve hala bulamadığı o yolun arasında kalmasıydı . yeni bir yol olmalıydı ilerlemek için . muhakkak vardı ama yeni bir yol bulduğunu sanıp eski yolu takip eden ve sonra ayaklar altında ezilen , ezen birçok insan da vardı .
şu halde renkleri kaybetmek olacak iş değildi . zaten renklerini kaybeden insan yaşıyor sayılmaz . ezmeden ezilmeden ilerleyip , yeni bir yol bulmak için yapılacak tek şey vardı ; sağlam ve dirençli kanatlara sahip bir kuş gibi , yeri geldiğinde yürümek , yeri geldiğinde güneşin aydınlığına doğru kanat çırpmak ! ...


'orfoz''

Hiç yorum yok:

birleşin...

çıktı bir gün bir aydın sakalları arasında saklanmış ağzıyla konuştu işçilerle anlattı gerçeği dedi ben memnunum hâlimden ama üzüyor beni s...